Gündelik etik değerlerin ve toplumsal düzenin dışında düşünüldüğünde yalan söylemek, aslında ilk bakışta taşıdığı kadar negatif bir anlam içermiyor. Tersine gündelik yaşamın temel problemlerinden sıyrıldığında yalan söylemek ciddi bir felsefi fenomen haline geliyor ve hatta bireyi yalan söylemeye iten sebepleri de düşündüğümüzde konu bilimsel – psikolojik bir hal alıyor.
Yalan söylemek doğru mudur? Yalan söylemek aslında birkaç ana başlık altında incelenmesi gereken bir kavram. Örneğin birey hem etrafındaki kişilere hem de kendi kendisine yalan söyleyebilir. Üstelik her iki durumda da yalanlar oldukça köklü ve inanılmış yalanlar haline gelebilir. İnsan zihni öyle karmaşık bir yapıya sahiptir ki dilediği şeye inanabilir ya da inanmayı reddedebilir. Yalan söylemek etik olarak yanlıştır, bunun hepimiz elbette ayırdındayız. Ama etik olarak yanlış olması dışında yalan söylemek bireysel gelişim açısından da yanlıştır. Yaşamda maruz kaldığımız, yaptığımız, maruz bıraktığımız, hissettiğimiz ya da hissettirdiğimiz olgu ve kavramlardan kaçmak, onları yalanlamak, onlar yokmuş ya da hiç olmamış gibi davranmak yalnız kişisel gelişimimizi sekteye uğratmamızı ve örtük olarak sürekli bunları zihnimizin derinliklerinde taşımamızı sağlar. Bu durum ise söz konusu gerçekliklerin zaman içerisinde birer ‘’zayıf nokta’’ haline gelmesine sebep olur. Büyük zaafiyetler, geliştirilen kuvvetli fobiler ise her zaman bu zayıf noktalardan türerler. Bundan dolayı yalan söylemek tamamıyle yanlış ve yapılmaması gereken bir eylemdir.