İnsanlar yüzyıllardır belli anlamlandırma sistemleri inşa etmişler ve bu anlamlandırma sistemleri üzerinden yaşadıkları dünyayı çözümlemeye ve dünyada kendilerini güvende hissetmeye çalışmışlardır. Mental olarak gelişme potansiyeli oldukça yüksek olan insanlar çevrelerinde olan biteni anlamlandırma ihtiyacını diğer türlere göre çok daha fazla duymaktadır. Bundan dolayı da ilkel dünyada da, şimdi de ölümün varlığı ile baş edebilmek üzerine bir formül geliştirmek insanlar için son derece yararlı olmuştur.
Kuşkusuz dinin en özel yanı, insanın gündelik hayatta baş etme konusunda kesinlikle başarısız olduğu ölüm olgusu ile mükemmel bir şekilde baş etmesidir. Öleceğini bilen tek canlılar olan insanlar için, sonunda öleceği bir dünyada yaratıcı ve üretken olarak yaşamak çok zor. Fakat din motifi, yaptıklarımızın tamamının ölümden sonra da bir şeyler ifade edeceğini telkin eder. Bu da yaşama daha sıkı tutunabilmeyi ve motive olmuş bir şekilde yaşamdan anlamlar çıkarmayı sağlar. Din aynı zamanda ilk zamanlarda sadece ölüm ile baş etmek konusunda değil, bilinmeyen dünyadaki olup bitenlere sebepler bulma üzerinden de şekillenmiştir. Örneğin gök gürlemesini Tanrıların insanlığa kızması olarak yorumlayan ilk insanlardan bu yana, bir şeyin istediği gibi olmamasını ‘’kader buymuş’’ ya da ‘’Tanrı’nın yazdığı buymuş’’ gibi düşünen insanlar da vardır. Bunların tamamı aynı mentalitenin farklı örnekleridirler. Din insana kendini son derece konforlu hissettirir.