İyon – dipol etkileşimine bir örnek

İyon – dipol etkileşimine bir örnek veriniz.

 

Zayıf etkileşim türlerinden olan Van Der Waals bağlarının alt başlıklarından birisi de iyon-dipol etkileşimleridir. Bu tür etkileşimler NaCl ve KCl gibi iyonik özelliklere sahip katıların su gibi polar özelliklere sahip çözücüler içerisinde çözünmesiyle oluşur. İyon moleküllerin kısmi yüklü kısımları ile polar molekülün kısmi yük kısmı arasında elektrostatik bir çekim kuvveti oluşur ve bu çekim katının çözünmesini sağlar. İyonun anyon yüklü kısmı pozitif yüklü kısma, katyon yüklü kısmı ise negatif yüklü kısım ile etkileşim sağlar.

 

Yemek tuzu olarak bilinen NaCl bileşiğinin su içerisinde çözünmesi olayı buna verilecek en güzel örnektir. Suyun içerisinde bulunan karşıt yüklü kısımlar iyonların yüklü kısımları ile etkileşime geçerek onları bulunduğu konumdan koparır. Bu sayede NaCl iyonları su içerisinde dağılmaya başlar. İyonlar ile su molekülleri arasındaki uzaklık arttıkça çekim kuvveti de o oranda azalacaktır.

 

Bu etkileşimlerde maddeleri bir arada tutan en önemli kuvvet negatif ve pozitif uçların birbirine uyguladığı çekim kuvvetidir. Sıcaklık, basınç ve çözünen maddenin cinsi bu tür etkileşimlerin kuvvetini değiştirecektir.

 

Sıcaklık: Tüm bağları doğrudan etkilediği gibi iyon-dipol etkileşimler de sıcaklığa bağlı olarak kuvveti değişmektedir. Her ne kadar tuzun su içerisinde çözünmesini hızlandırsa da bağ kuvvetini azaltmaktadır. Hızlı çözünmesinin en önemli sebebi de budur. Sıcaklık Na+ ve Cl iyonları arasında bulunan çekim kuvvetini azaltacak ve çabuk erimesini sağlayacaktır.

 

Basınç: Su içerisinde çözünmekte olan kristal yapıya sahip maddelere dışarıdan bir kuvvetle basınç uyguladığımızda yine aralarında bulunan bağların kopmasına neden olacaktır. Çözünme hızını artıran sebeplerden biri olarak bilinir.

 

Maddenin cinsi: Sıvı içerisinde çözünen iyonların elektron alma eğilimi fazla olduğundan çekim kuvvetini doğru orantılı olarak etkileyecektir.

Örnek olarak:

  • AlN-HBr
  • LiBr- C2H5OH
  • BeO-H2SO4 gibi karışımlar verilebilir.

Dipol – dipol etkileşimine bir örnek

Dipol – dipol etkileşimine bir örnek veriniz.

 

Kimyasal türler arası etkileşimlerden olan zayıf etkileşimler Van Der Waals ve hidrojen bağları olmak üzere ikiyi ayrılır. Van Der Waals Bağları ise dipol-dipol, iyon-dipol ve indüklenmiş dipol olarak 3 gruba ayrılır.

 

Bir molekülün iki ucunda bulunan yük miktarları eşit değil ve bir tarafta yük birikmesi mevcutsa bu moleküllere polar molekül adı verilmektedir. Bu tür moleküllerin kutuplu anlamına gelen diğer bir adı da dipoldür. Polar moleküller aralarında bulunan yüksek çekim kuvvetinden dolayı kalıcı yapılardır. Birden fazla polar molekülün bir araya gelerek oluşturduğu etkileşimler dipol-dipol etkileşimi olarak adlandırılır. Bir ucu kısmi olarak pozitif olan bir polar molekül ile ucu kısmi olarak negatif yüklü başka polar molekül yaklaştırıldığında zıt kutuplar arasında elektrostatik bir çekim kuvveti oluşur. Örnek olarak HCl bileşiği polar yapıya sahiptir. Dipol-dipol etkileşiminin özelliklerinden bazıları şunlardır.

 

  • Bu etkileşimi oluşturacak moleküllerin elektronegatiflikleri arasında bulunan fark arttıkça dipol-dipol etkileşiminin kuvveti ve molekülün sahip olduğu polarlık artar.
  • Polar atomları arasında bulunan dipol-dipol kuvveti arttığında o maddenin sahip olduğu erime ve kaynama noktası da aynı oranda artar.
  • Bu tür etkileşimler London etkileşimlerinden daha güçlü iken hidrojen bağlarından daha zayıf bir yapıya sahiptir.

 

Polar özelliklere sahip çözücü ve çözünen maddenin oluşturduğu çözeltiler de dipol-dipol etkileşimine örnek olarak gösterilebilir. Etanol ve sudan oluşan karışımlar bu türe bir örnektir.

 

Her etkileşimi olumlu ya da olumsuz olarak etkileyen sıcaklık faktörü dipol-dipol etkileşimleri de etkilemektedir. Sıcaklığın yüksek olması arada bulunan çekim kuvvetini azaltacağından sıcaklık olumsuz yönde etkileyebilir diyebiliriz.

 

Dipol- dipol etkileşimlerine örnek olarak göstereceklerimiz ise HCL, NH3 ve C2H5OH gibi bileşiklerdir. Bu tür bileşikler polar yapıya sahiptir ve yalnızca polar özellik taşıyan çözücüler içerisinde çözünür.

KCl tuzunun aynı sıcaklıktaki çözünürlüğü kaçtır?

40 gram tuz içeren 200 gram KCl tuzu çözeltisine aynı sıcaklıkta 20 gram daha KCl tuzu eklendiğinde çözelti doygun hâle geliyor. KCl tuzunun aynı sıcaklıktaki çözünürlüğü kaçtır?

 

Farklı iki maddenin farklı oranlarda bir araya gelerek oluşturduğu homojen karışımlara çözelti adı verilmektedir. Bu tip karışımlarda çözücü ve çözünen olmak üzere iki adet madde bulunur. Miktarı daha fazla olan ve genellikle sıvı halde bulunan maddelere çözücü, diğer madde veya maddelere ise çözünen adı verilir. Her çözücü belirli miktarda maddeyi çözebilir. Örnek olarak 100 gram suda en fazla 35 gram X maddesi çözünebilir ise bu miktar çözündüğü anda çözelti doygunluğa ulaşmış anlamına gelmektedir.

 

Çözeltiler derişimlerine göre aralarında karşılaştırılabilir. Derişim ise içerisinde çözünmüş madde miktarına göre değişmektedir. Örnek olarak 100 gram suda 30 gram tuz çözünen bir karışım ile yine aynı miktardaki suda 50 gram tuz çözeltisini karşılaştırdığınızda ilk çözelti daha derişiktir. Aşırı doymuş olarak adlandırılan çözeltiler kararsız bir yapıya sahiptir. Zamanla doymuş çözelti haline gelebilirler. Bu durumda ise bazı maddelerde kristalleşme meydana gelir. Bal ve reçel gibi maddelerin üzerinde oluşan yapılar bu sebepten meydana gelmektedir.

 

Yukarıdaki soruda ise 40 gram tuz içeren 200 gram KCL tuzu çözeltisine ifadesinde dikkat etmemiz gereken nokta; 200 gram olarak verilen miktar yalnızca çözücü miktarı değil çözeltinin toplam miktarıdır. Bu çözeltide 40 gram tuz ve 160 gram çözücü bulunmaktadır. 20 gram daha KCl tuzu eklendiğinde toplam 60 gram tuz ve yine 160 gram çözücü miktarı bulunmaktadır. Son durum doygun çözelti olduğundan bu çözücü daha fazla miktarda maddeyi çözemez. 160 gram çözücü içerisinde 60 gram KCL tuzu çözündüğünden çözünürlüğü 60/160 olarak yazılabilir. Bu ifade 160 gram çözücü içerisindeki en fazla miktarı ifade etmektedir.

Buzdolabına koyduğumuz bal neden kristallenir?

Buzdolabına koyduğumuz bal kristallenebilir. Nedenini ve kristallenmeyi yok etmek için neler yapılabileceğini araştırınız.

 

Satın aldığımız balları buzdolabına koyduğumuzda kristalleşmesi bir başka deyişle de donması gayet doğal bir olaydır. Kavanozda bulunan balın üst kısımları zamana bağlı olarak katılaşır ve üzerinde kristal yapılar oluşur. Bu olay tamamen fiziksel bir değişimdir. Diğer konulardan hatırlayacağınız üzere fiziksel değişim maddenin yalnızca dış görünüşünde meydana gelen değişimdir. Bu olayda da balın kimyasal yapısında herhangi bir bozulma ya da değişim meydana gelmez.

 

İçerisine kimyasal yollarla şeker şurubu vs. eklenmiş olan sahte ballar bu şekilde kristalleşme olmadan uzun zaman boyunca kalabilir. Almış olduğumuz balda bu olay meydana geldiğinde balın gerçek olduğunu anlayabiliriz. Özellikle kış aylarında balın elde edildiği çiçek ya da başka şartlara bağlı olarak kısa zamanda kristalleşme meydana gelebilir. Bu şekilde tüketildiğinde sağlık açısından herhangi bir zararı bulunmamaktadır. Bu şekilde tüketmek istemeyenler benmari usulü olarak da bilinen sıcak su ile dolu bir kabın içerisinde balı ısıtarak bu kristallerden kolayca kurtulabilirsiniz.

 

Kristalleşmenin en önemli sebepleri içerisinde yer alan polen ya da diğer partiküllerin miktarı, bal oluşumu sırasında yararlanılan çiçeklerin türü ve balın saklanıldığı yerin nem ile sıcaklık değerleri yer almaktadır. Bal içerisinde yer alan glikoz doyum noktasına ulaşır ve kristal duruma geçer. Balın kristalleşme sırasında meydana gelen olaylar yalnızca bundan ibarettir. 10 derecenin altında ve 25 derecenin üstüne kristalleşme daha zor meydana gelmektedir. Bu olay için en uygun sıcaklık 14 derecedir. Ballarımızı muhafaza ederken bu sıcaklık değerlerine dikkat ettiğimizde yaşanması daha uzun süre alacaktır.

 

Ülkemizde kristalleşmiş ballar ilgi görmezken diğer ülkelerde bir doğallık göstergesi olarak algılandığından daha çok ilgi görmektedir.

Ali ve Ayşe yağlı tabakları yıkamak için deterjanı sıcak suyla kullanmayı tercih etmişlerdir.

Ali ve Ayşe yağlı tabakları yıkamak için deterjanı sıcak suyla kullanmayı tercih etmişlerdir. Sıcak suyu kullanmalarının sebebi sizce ne olabilir?

 

Bir sıvının üst yüzeyinin esnek bir zar özelliği taşıması olayına yüzey gerilimi adı verilir. Bu olay sırasında sıvının yüzey katmanı olası en küçük alanı dahi kaplayacak şekilde büzülür. Tam tanımı olarak yüzey gerilimi birim uzunluk miktarına düşen kuvvet anlamındadır.

 

Sıvı molekülleri arasında birbirini tutmalarını sağlayan kohezyon adı verilen bir kuvvet bulunmaktadır. Sıvı yüzeylerinden oluşan yüzey geriliminin temel sebebi de budur. Bu kuvvet sıvının yüzeyinde iç kısımlara daha göre daha güçlüdür. Bir maddeyi sıvı yüzeyinde hareket ettirmek içerisinde hareket ettirmekten daha kolaydır.

Sıvı yüzey gerilimi aşağıdaki faktörlere bağlı olarak artış ya da azalış göstermektedir.

 

Sıvının türü: Sıvıların molekül yapıları birbirinden farklı olduğundan yüzeylerinde oluşan gerilim kuvvetleri de birbirinden farklıdır. Örnek olarak aynı sıcaklık altında su, etil alkol ve civanın yüzey gerilimleri karşılaştırıldığında civanın yüzey gerilimi en büyükken, etil alkolün gerilim kuvveti en küçüktür. Yapılacak her işlemde yüzey gerilimlerine göre sıvı seçimi yapmak işlerimizi kolaylaştıracaktır.

 

Sıcaklık: Tüm maddeler üzerinde belirli etkiye sahip olan sıcaklık, yüzey geriliminde de oldukça etkilidir. Yüzey gerilimi kuvvetiyle sıcaklık arasında ters bir orantı vardır. Sıcaklık arttığında yüzey gerilimi azalırken, sıcaklık azaldığında yüzey gerilimi artar. Moleküller sıcak ortamlarda daha fazla titreşim hareketi yaptığından bu da kohezyon kuvvetinin azalmasına neden olur.

 

Sabun ve deterjan eklemek: Bu kimyasal maddeler sıvı moleküllerinin arasına girerek kohezyon kuvvetini bozar ve yüzey geriliminin azalmasına sebep olur.

Evlerimizde yaptığımız temizliklerde hem deterjan hem de sıcak su kullanılmasının sebebi de yüzey gerilimini azalmaktır. Bu sayede su molekülleri kirler üzerinde daha kolay hareket eder ve çabuk temizlenmesini sağlar.

Aşağıda verilen maddelerin birbiri içinde çözünüp çözünmediklerini yazarak nedenini açıklayınız. 

Aşağıda verilen maddelerin birbiri içinde çözünüp çözünmediklerini yazarak nedenini açıklayınız. 

  • Aseton-oje
  • Yağ-benzin
  • Su-yağ
  • Su-plastik boya

 

En az 2 farklı maddenin farklı oranlarda bir araya gelerek oluşturdukları saf özellik taşımayan maddelere karışım adı verilmektedir. Bu karışımlar homojen ve heterojen karışımlar olmak üzere 2 farklı gruba ayrılır. Homojen karışımlar meydana geldiği maddelerin tamamen birbiri içerisinde çözünmesine verilen addır. Çözeltilerin hepsi homojen özellik taşımaktadır.

 

Çözelti olarak adlandırılan karışımlar çözücü ve çözünen olmak üzere 2 kısımdan oluşur. Genellikle miktarı daha fazla olan ve çözünme olayında aktif olarak rol alan kısma çözücü adı verilirken, çözücü dışında kalan maddelere ise çözünen adı verilir. Örnek olarak tuz-su çözeltisinde su maddesi çözücü olarak görev alırken tuz ise çözünen maddedir. Alkol su karışımında ise miktar olarak daha az bulunan madde çözünen olarak görev alır. Polar yapıda olan maddeler polar çözücülerde çözünürken, apolar özellikli maddeler yalnızca apolar çözücüler içerisinde çözünür. Tam tersi durumlarda çözelti oluşma imkânı yoktur. Hepimizin en iyi çözelti olarak bildiği su bileşiği polar bir yapıya sahiptir. Polar özellikteki tüm maddeler su içerisinde çözünebilir.

 

Yukarıda verilen karışımları incelediğimizde miktar belirtilmediğinden miktarı fazla olan madde çözücü olarak görev alacaktır.

  • Aseton ile oje: Her iki madde de polar özelliğe sahip olduklarından birbiri içerisinde çözünmektedir. Günlük hayatımızda ojeleri çıkarmak için aseton kullanılmasının en önemli sebebi ise budur.
  • Yağ ile benzin: Yağ maddesi apolar özelliklere sahip iken, benzin polar yapıya sahiptir. Bu yüzden birbiri içerisinde çözünmezler.
  • Su ve yağ: Hepimizin bildiği üzere su polar bir yapıya sahiptir. Yağ ise apolar yapıya sahip olduğundan birbiri içerisinde çözünemezler.
  • Su ile plastik boya : Plastik boya da su gibi polar yapıya sahip olduğundan çözelti oluşturabilirler.

Gaz moleküllerinin öz hacmi gazın idealliğe yaklaşmasını ya da uzaklaşmasını nasıl etkiler?

Gaz moleküllerinin öz hacmi gazın idealliğe yaklaşmasını ya da uzaklaşmasını nasıl etkiler? Nedenleri ile birlikte açıklayınız.

 

Özhacim olarak adlandırılan kavram özkütlenin tam tersi olarak bilinmektedir. “d” olarak gösterilen ve formülü m/V olan kavram özkütle iken 1/d olan kavram ise özhacim olarak adlandırılmaktadır. Tanım olarak da bir maddenin birim kütlesinin sahip olduğu hacimdir. Matematiksel sorularda ise V/m formülünden yararlanabiliriz.

 

Tüm kurallar özkütlenin tersi olduğundan:

  • Kütlesi artan maddelerin özkütlesi artarken öz hacimleri ters orantılı olarak azalmaktadır.
  • Hacmi artan tüm maddelerin özkütlesi azalırken öz hacim kavramı da artış göstermektedir.

 

Öz hacim maddenin üç hali için de geçerli bir özelliktir ve ayırt edicidir. Daha önceki konulardan hatırlayacağımız üzere gazlar ideal ve gerçek gazlar olmak üzere iki gruba ayrılmaktaydı. İdeal gazlar tanecikleri arasındaki boşluklar ve çekim kuvveti ihmal edilen, doğada bulunmayan gaz türleriydi. Gerçek gazlar ise tanecikleri arasında boşluklar ihmal edilmeden neredeyse her gazın sahip olduğu özelliklerdir.

 

İdeal gaz özelliklere sahip olan gazların molekül hacimleri artırıldığında ideallik özelliklerini kaybetmektedir. Öz hacim de molekül hacmi ile doğru orantılı olduğundan, öz hacmi artan maddeler ideallikten uzaklaşır. Bunun en temel sebebi ise hacmi artan gazların tanecikleri arasında mesafe artar ve çekim kuvveti azalır. İdeal gaz tanımında ise bu faktörler ihmal edildiğinden öz hacmi artan maddeler gerçek gaz tanımına yaklaşmış olur.

 

R.V/R.T oranı 1’e yakın olan gazlar ideal gaz olarak adlandırıldığından sıcaklık sabit olarak kaldığından ideallik hacimle doğru orantılı olmaktadır. Bir gazın hacminin artırılması ya da azaltılması denklemi 1 sayısından uzaklaştıracağından ideallik terimini direk olarak değiştirmektedir. Doğada yer alan gazlardan hiç birisi 1 değerine sabit olmadığından gerçek ideal gaz yerine ideale yakın terimi kullanılmaktadır. Oranı 1’e ne kadar yakın ise ideal olmaya da o kadar yakın anlamına gelir.

Kaynama noktası yükselmesine günlük yaşamdan örnekler

Kaynama noktası yükselmesine günlük yaşamdan örnek veriniz.

 

Sıvı bir maddenin buhar basıncının açık hava basıncına eşit olması durumunda sıvı kaynamaya başlar. Her maddenin kaynama noktası kendine özgüdür ve birçok şarta bağlı olarak değişir. Örnek olarak bir sıvı içerisinde uçucu özelliğe sahip olmayan bir katı çözüldüğünde ilk duruma göre kaynama noktası artış gösterir. O sıvı içerisinde çözünebilen madde miktarı ne kadar fazla ise kaynama noktası da o kadar yüksek değere sahiptir.

 

Örneğin; saf su 100 derecede kaynarken içerisinde belli bir miktar tuz veya şeker çözüldüğünde bu kaynama noktası 100 dereceden daha yüksek bir değere sahip olur. Bu kaynama noktası bazı maddelerin birbirinden ayrılması için kullanılabilir. Bu yönteme ayrımsal kristallendirme(damıtma) adı verilir. Su ve etil alkol karışımını ayırmak için bu yöntemden faydalanılır. Etile alkolün kaynama noktası suya göre daha düşük olduğundan belirli bir sıcaklığa ısıtılan kapta bulunan alkol önce buharlaşır ve üst kısımda birikir. Altta kalan su da 100 dereceye gelmeden sistem sonlandırılırsa su ve etil alkol kolaylıkla birbirinden ayrılabilir.

 

Kaynama noktasını etkileyen faktörlerden birisi de rakımdır. Su ya da etil alkolü ele alacak olursa farklı rakımlara sahip ortamlarda kaynama noktası farklılık gösterir. Ankara ve İzmir gibi illerde bu sıvıların kaynama noktaları farklıdır. Diğer bir deyişle iki ortam arasında açık hava basıncı farklı olduğundan, kaynamak için gerekli olan iç ve dış basıncın eşit olma durumu farklı sıcaklıklarda gerçekleşir.

 

Moleküler arası çekim kuvveti de kaynama noktasını etkileyen faktörler arasındadır. Taneciklerin birbirine olan uzaklığı ne kadar fazla olursa o madde daha düşük sıcaklıklarda kaynayabilir. Sıcaklık taneciklerin arasındaki çekim kuvvetini daha kolay bozabileceğinden o tür sıvılar gaz hale daha kolay geçebilir diyebiliriz.

Kısmi Basıncı Etkileyen Faktörler

Kısmi basıncı etkileyen faktörler nelerdir?

 

Doğada bulunan tüm gazlar birbiriyle karışım oluşturduklarında homojen olarak karışmaktadır. Bu tüm karışımlara ise çözelti adı verilmektedir. Hava, LPG ve doğalgaz gaz karışımına verilecek örneklerdir. Gaz karışımı içerisinde yer alan gazların tek başına yaptıkları basınca ise kısmi basınç adı verilmektedir. Karışım içerisindeki toplam basınç ise içerisinde bulunan gazların kısmı basınçlarının toplanmasıyla elde edilir. Normal gaz basıncını etkileyen tüm faktörler kısmı basıncı da etkilemektedir. Bu faktörler ise şunlardır:

 

Yoğunluk: Bir maddenin birim hacmindeki kütle miktarına yoğunluk adı verilmektedir. “d” ifadesi ile gösterilir. m/V formülüyle bulunan bu miktar kütlenin artmasıyla doğru orantılı olarak artarken hacim ile ters orantıya sahiptir. Kısmı basıncın artması ve azalmasında da etkili olan bu faktörde, yoğunluğu daha büyük olan gazlar karışımda daha fazla kısmi basınca sahiptir.

 

Sıcaklık: Sıcaklık tüm maddelerde olduğu gibi gazlarda da basıncı etkileyen en önemli faktördür. Gaz maddelerinin sahip olduğu hız ve kinetik enerji sıcaklıkla doğru orantılı olarak artar. Kinetik enerjisi daha yüksek olan tanecikler bulunduğu kaba daha yüksek çarpma hızı sebebiyle yüksek basınca sebep olacaktır. Farklı sıcaklıklarda bulunan gazlardan ısısı daha yüksek olanın kısmı basıncı daha yüksek olacaktır.

 

Hacim: Bir ortamda bulunan gazlar tanecikleri arasında bulunan boşlukların fazla olması sebebiyle belirli bir hacme sahip değildir. Konuldukları kapta o şekle bürünerek belirli bir hacme sahip olurlar. Basınç ile hacim P.V=n.R.T bağlantısından da anlaşılacağı üzere ters orantıya sahiptir. Gaz karışımlarında ise küçük hacme sahip olan gazın kısmi basınç oranı daha yüksektir. Bunun en önemli sebebi ise fazla hacimde tanecikler birbirinden daha fazla uzaklaşacağından uyguladıkları basınç da azalacaktır.

 

Yukarıdaki kriterler kısmı basıncı direk olarak etkilemektedir. Bir başka deyişle gazların basıncını etkileyen her faktör kısmı basıncı da etkiler.

Gerçek gazlara örnek veriniz.

Maddenin hallerinden biri olan gazlar moleküler arası çekim kuvveti en az olan maddelerdir. Tanecikleri arasında boşluklar fazla olduğundan tanecikler birbirlerine fazla kuvvet uygulayamamaktadır. Buradan yola çıkarak tanecikleri arasında çekim kuvveti hiç yoktur diyemeyiz çünkü; gazlar sıvılaştırılabildiğinden tanecikleri arasında çekim kuvveti vardır. Gazlar ideal ve gerçek gazlar olmak üzere iki gruba ayrılırlar. R.V/R.T değeri 1’e eşit olan gazlara ideal gaz adı verilirken bu eğer 1’den uzaklaştıkça ideal olma özelliğini kaybederler. Gerçek gazlar ise moleküler arası çekim kuvvetinin ihmal edilmediği gazlara verilen addır.

 

  • İdeal gazların aralarında bulunan bağlar ihmal edildiğinden bu türde olan gazlar sıvılaştırılamazlar. Gerçek gazlarda ise hiçbir ihmal söz konusu olmadığından sıkıştırıldığında sıvılaştırılabilir.
  • Yüksek sıcaklık, düşük mol kütlesi ve düşük basınca sahip olan gazlar ideal gaz tanımına daha yakındır.
  • Hacim, sıcaklık ve mol kütlesi değerleri eşit halde bulunan iki farklı gazdan basınç değeri düşük olan ideal gaz tanımına daha yakındır.
  • Doğada bulunan hiçbir gaz ideal gaz tanımına uymamaktadır ve bu yüzden ideal gazlar doğada bulunmaz diyebiliriz.
  • Bir gazın sıcaklığı ilk haline göre azalma gösterdiğinde o gaz ideal olma kavramından uzaklaşmaktadır.
  • İdeal gaz olma özelliğine sahip olan maddelerin molekül hacimleri artırıldığında ideallikten sapar ve gerçek gazlar arasında yer alır.
  • Gerçek gazlarda moleküller arasında bulunan çekim kuvveti ihmal edildiğinden moleküler arası çekim kuvveti artırıldığında ideallikten sapma gösterir.

 

Doğada bulunan gazların hiçbiri R.V/R.T değerinin 1’e eşit olmasını sağlamadığından tüm gazlar gerçek gaz olarak adlandırılır. Oksijen gazı, helyum gazı gibi maddeler birer gerçek gaz örneğidir. İdeal gaz ne kadar doğada bulunmasa ona yakın değerde bulunan gazlar bulunmaktadır. Bu özelliğe sahip olması için yüksek sıcaklık ve düşük basınç gereklidir.