Fahrenheit 451 Kitap (Roman) Özeti – Ray Bradbury

Yazar Ray Bradbury’un popüler romanlarından Fahrenheit 451 Romanı Özeti, Okuyan Yorumları Sizlerler …

 

Roman Guy Montag adlı bir itfaiyecinin varlığı ile başlar. Gelecekteki bu topluluğun itfaiyecilerinin bir farklılığı vardır. Kendileri yangın söndürmek yerine yangın başlatırlar. Kitaplar yasaklanmıştır ve görüldükleri yerde yakılırlar. Ana karakterimiz Guy Montag’ın kitapları yakmakla alakalı hiçbir vicdanı sorunu yoktur. Düşününce, kim bir şeyleri ateşe vererek para kazanmayı istemez ki sonuçta?

 

Tüm evlerde duvarları tamamen kaplayan ve günün her saati açık olan televizyonlar bulunur. Bu tek kanallı televizyonların amacı insanları uyuşturmak ve halkı hipnotize etmekten başka bir şey değildir. Böylesi bir toplum sisteminde elbetteki insanları farklı düşünmeye itebilecek kitap gibi bir varlığın bulunması istenmemektedir.

 

Montag, bir gün kendisi Clarisse McClellan adlı, komşusu olan, on yedi yaşlarında toplum kuralları tanımaz bir kızla tanışır. Oldukça hoş sohbetli bu kız, adamın gözlerinin doğayı gerçekten görmesini sağlar. İlk karşılaşmalarından sonra Montag eve döndüğünde karısının aşırı uyku hapı kullanmış halde bulur. Yardım çağrısında bulunur ancak ambulans yerine su tesisatçısı gelir evine. Böyle şeylerin hep yaşandığını söylerler ve kadının midesini yıkamaya başlarlar. Ertesi gün karısı Mildred hiçbir şey hatırlamaz halde, mutlu bir şekilde hayatını sürdürür vaziyettedir. Clarisse ile konuştukça Montag, hayatından gittikçe soğumaya ve zevk alamaz hale gelmeye başlar. Kitapların o kadar da kötü olmadığını düşünmeye başlar, hatta yakmaya gittikleri evlerden birinden bir tanesini çalar. Bu arada Clarisse ortadan kaybolur (muhtemelen öldürülmüştür) ve Montag’ın patronu Yüzbaşı Beatty bir şeylerden şüphelenmeye başlar. Montag’a kitapların tehlikeleri hakkında ve mesleklerinin başlangıcı hakkında ders verir. Uysallaşmaktan ziyade kendisini daha da asileşmiş bir halde bulur Montag. Öğleden sonrasını zulaladığı kitapları okuyarak geçirir ve bir öğretmene ihtiyacı olduğunu fark eder. İncil’i alıp yol üstünde bir kısmını ezberlemeye başlar.

 

Bir gün parkta karşılaştığı, Faber adlı yaşlı bir eski profesörde karar kılar. Faber başlangıçta çekingen davranır ancak sonrasında Montag ile itfaiyecilere karşı mücadele etmeyi kabul eder. Faber, Montag’a iki taraflı bir telsiz kulaklığı verir ve onu gönderir. O gece Montag sakinliğini koruyamaz ve yasaklanmış şiirlerden birkaçını karısının arkadaşlarına yüksek sesle okur.

 

O gece itfaiye merkezinde Beatty Montag’ı, aynı kitaptan çelişkili cümleler okuyarak kışkırtır. Edebiyatın ne kadar sıkıntılı ve kafa karıştırıcı olduğunu kanıtlamaya çalışır. Ardından Montag’ı bir yangın ihbarına intikal etmek üzere yanına alır. Ancak gittikleri ev, Montag’ın evidir. İhbar, onlar varmadan önce oradan kaçmış olan karısından gelmiştir. Hain. Montag verilen emir üzerine kendi evini ateşe verir ve ardından Beatty saldırıp adamı da ateşe verir.

 

Şimdi bir kaçak olan Montag, Faber’in evinin yolunu tutar. Adamlar daha güvenli bir yerde tekrardan buluşmak üzere bir plan yaparlar, zira şehrin içerisini onlar için güvenli değildir. Montag şehrin ucundaki nehre atlar ve onun yerine orada bulunmakta olan olaylarla alakasız siviller öldürülür. Zira bu kovalamaca canlı yayında verilmektedir ve izleyiciler bu koşuşturmanın mutlu bir sonla bitmesini beklemektedirler.

 

Montag nehrin içerisinde hayatı hakkında oturup düşünmeye başlar, sonrasında ormana bağlı kalmış eski profesörlerden ve başka entelektüellerden oluşan bir topluluğa rastlar.  Baş Şef Granger, durumu Montag’a açıklar. Kitaplar yasaklandığı için, bu topluluktaki herkes bir kitap ezberlemiştir. Montag, önceden ezberlediği İncil’in kısımlarıyla gönüllü olmak ister ancak o an kafası biraz bulanık haldedir.

 

Ardından şehir savaş halinde oldukları karşıt ülke tarafından bombalanır. Montag ve ormandaki bu kitap insanlar haricinde herkes ölür. Toplumu tekrardan oluşturmaya karar verirler ve en sonunda Montag Vaiz Kitabı’ndan onarmak, hasat etmek ve yaşam ağacı ile alakalı, durumla oldukça bağdaşan bir pasaj hatırlar.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Hayvan Çiftliği Kitap (Roman) Özeti – George Orwell

George Orwell’un popüler kitaplarından Hayvan Çiftliği Romanı Özeti, Okuyan Yorumları Sizlerler …

 

Ödüllü bir domuz olan Koca Reis, Beylik Çiftliği hayvanlarının hepsini büyük ahırda toplantıya çağırır. Onlara, bütün hayvanların insanların kontrolüne tabi olmaksızın özgürce ve birlikte yaşayabilecekleri bir rüya gördüğünden bahseder. Hayvanlara bu cennetvari rüya üzerinde çalışmalarını söyler ve onlara rüyasını kodladığı, İngiltere’nin Hayvanları adlı bir şarkı ezberletir. Hayvanlar, Reis’in rüyasını büyük bir hevesle karşılarlar. Reis, bu buluşmadan üç gün sonra öldüğünde üç genç domuz olan Napoleon, Snowball ve Squealer, Reis’in ana ilkelerini formüle edip felsefi bir kurallar bütünü oluştururlar.

 

Bir gece yarısı hayvanlar çiftlik sahibi Bay Jones’u yenmeyi başarıp onu diyardan kovarlar. Çiftliğin adını Hayvan Çiftliği olarak değiştirirler. Yük beygiri Boxer davaya büyük bir bağlılıkla tutunur, büyük gücünü kendisi için belirlediği “Daha sıkı çalışacağım” kuralıyla birlikte çiftliğe ve onun ideallerine adar.

 

İlk başlarda işler tıkır tıkır işler. Snowball hayvanlara okumayı öğretmektedir, Napoleon ise ufak köpek yavrularına Hayvanizm’in temel prensiplerini aşılamaktadır. Bay Jones çiftliğini geri almak için döndüğünde hayvanlar onu tekrardan alt ederler, ardından bu mücadele Mandıra Muharebesi olarak bilinir olur ve Bay Jones’un geride bıraktığı silahını yadigâr olarak alırlar. Lakin zaman geçtikçe Napoleon ve Snowball çiftliğin geleceği hakkında uzlaşamaz olurlar ve hayvanlar üzerindeki nüfuzları ve güçleri hakkında çekişmeye girerler. Snowball elektrik üretecek bir rüzgâr gülü inşa etmek üzerine çizimler yapar ancak Napoleon bu fikre karşı çıkar. Projenin hayata geçip geçmemesi ile alakalı oylamadan önce Snowball hararetli bir konuşma yapar. Napoleon ise kısa bir şeyler söyler ve garip bir ses çıkarır, bunun üzerine dokuz saldırı köpeği, Napoleon’un “eğitmek” üzere aldığı bir zamanların ufak köpek yavruları, ahırı basarlar ve Snowball’u çiftlikten kovalarlar. Napoleon Hayvan Çiftliği’nin lideri olarak kendini atar ve hayvanların sıhhati için tüm kararları domuzların alacağını bildirir.

 

Napoleon bu olaydan sonra rüzgâr gülü ile alakalı fikrini çabucak değiştirir ve hayvanlar, özellikle de Boxer bu yapının inşası için canla başla çalışırlar. Bir gün, bir fırtınadan sonra hayvanlar rüzgâr gülünün devrildiğini görürler. İnsan çiftçiler hayvanların duvarları çok ince yaptığını söylerler ancak Napoleon bu fikri reddeder ve rüzgâr gülünün yıksa yıksa Snowball’ın yıkmış olabileceğini bildirir. Napoleon, kendisinin kimi emirlerine karşı çıkmış olan çoğu hayvanı o gece, Snowball’ın bu sabotajına yardım ve yataklık ettikleri gerekçesi ile saldırı köpeklerine öldürtür ki kendisine karşı duracak tehditleri ortadan kalksın.

 

Sorgulanamaz liderliği ile birlikte Napoleon gücünü arttırmaya başlar ve Snowball’u baş kötü olarak gösteren bir yeniden yazma tarih yaratır. Napoleon ayrıca gittikçe daha çok insanlar gibi yaşamaya başlar. Bir yatakta yatar, viski içer, öbür çiftliklerle ticaret yapar… Bunlar temel prensiplerle tamamen çelişen şeyler olasalar da Napoleon’un baş propagandacısı Squealer her şeye bir kılıf uydurur, diğer hayvanlar her ne kadar soğukta ve zor şartlarda çalışsalar da her şeyi onların iyiliği için yaptıklarına inandırır onları.

 

Hayvan Çiftliği’nde yıllar geçer ve domuzlar gittikçe daha çok insanlara benzerler, iki ayak üzerinde yürürler, kırbaç taşırlar ve kıyafet giyerler. Sonunda Hayvanizm’in yedi ilkesi tek bir ilke altında birleşir: “Bütün hayvanlar eşittir ancak bazı hayvanlar daha da eşittir.”

 

Ardından Napoleon insan çiftçilerle anlaşma yaparak onlarla hem insanların hem de hayvanların işçi sınıfına karşı birliktelik kurar. Ardından Hayvan Çiftliği’nin adını tekrardan Beylik Çiftliği olarak değiştirir ve esas doğru adın bu olduğunu iddia eder. Çiftliğin camından içeriye bakan sıradan hayvanlar ise artık hangilerinin domuz hangilerinin ise insan olduklarını söylemez vaziyettedirler.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Rüzgarın Adı Kitap (Roman) Özeti – Patrick Rothfuss

Yolgeçen Hanı’nın sahibi Kote sıradan bir hancıya benzer. Yardımcısı Bast ile ufak bir kasabanın han işletmesini yapan Kote, hanına gelen bir tarihçinin varlığı ile tamamen farklı bir kimseye bürünür. Zira tarihçi, Kote’nin aslında kim olduğunu tanımıştır. İnsanlarca Kvothe olarak bilinen, döneminin en ünlü şahsiyeti, birçok olaya imza atmış bir Kral Katili’dir kendisi. Tarihçi ünü kulaktan dolma bilgilerle yayılmış olan bu kişinin yaşam hikâyesini birincil ağızdan kaleme almak ister. Kendisine şimdilerde Kote diyen adam ise bunu tek bir şartla kabul eder. Hayat hikayesini tamamen onun anlattığı gibi yazacaktır ve bu hikâye tam üç gün sürecektir. İşte Rüzgârın Adı, Kralkatili Güncesi’nin ilk gününü oluşturmaktadır.

 

Bir kumpanyanın parçası olan Kvothe, ufaklıktan beri onlarca farklı alanda eğitim almış, donanımlı bir çocuktur. Kumpanyaların kralı olarak sayılan Edema Ruh kabilesi, çoğu insanlarca hor görülmektedir ancak kendileri diyardaki en önde gelen sanatçılardır da. Kvothe’nin kumpanyasına bir gün Abenthy adlı bir bilim insanı katılır ve o günden sonra Kvothe bilim konularında eğitim almaya başlar. Bilim dallarının hemen hepsi konusunda temel bilgiler öğrenen ufak çocuk, sıradan halk tarafından sihir olarak adlandırılan sempati eğitimi de alır. Ancak onun en çok öğrenmek istediği şey, gerçek sihir olarak bilinen, nesnelerin ismine hükmedebilme becerisidir. Rüzgâr’ın Adını bilip, ona hükmedebilmek becerisi… Belirli bir süre sonra hocası Ben birisi ile evlenmek üzere kumpanyadan ayrılır ve ondan da kısa bir süre sonra Kvothe’nin kumpanyası yedi kötücül varlığın oluşturduğu gizemli Chandrialılar tarafından, Kvothe’nin bilmediği bir sebepten katledilir. Bu kıyımdan geriye kalan tek kişi olan Kvothe, yaralanmış zihni ve yüreğiyle üç yıl boyunca bir şehirde dilencilik yapar. Bu süreç içerisinde yavaş yavaş görünmez yaraları kapanır. Kazandığı en ufak metaliği biriktiren Kvothe, Üniversite denen yere eğitim almaya gitmeye karar verir. Üniversite yolunda Denna adlı bir kızla tanışır ve kıza tutulur.

 

Kvothe mülakattan başarıyla ayrılır ve tarih, büyü ve dahasını öğrenebileceği Üniversite’ye adımını atar. Ambrose adlı bir öğrenci ile münakaşaya girer ve o andan itibaren birbirleri arasında ciddi noktalara varacak bir çekişme başlar. Ambrose’un Kvothe’yi, Üniversite’deki bilgisizliğinden faydalanarak faka bastırmasıyla Kvothe, ailesini katleden varlıkları araştırmak için iple çektiği kütüphaneyi kullanmaktan menedilir.

 

Ne bir ailesi ne de bir geliri olan Kvothe, geçimini sağlamak ve Üniversite harç paralarını ödemek için kasabanın hanlarından birinde lavta çalmaya başlar. Denna ile tekrar karşılaşır ve ikilinin ilişkisi ilerler. Kvothe bir gün hanların birinde bir dedikodu duyar. Dedikodu trajik bir düğün ile alakalıdır. Denir ki düğündeki insanların hepsi dehşet bir katliamın kurbanı olmuşturlar. Kvothe’nin ailesinin katledilişi ile bu düğün arasındaki benzerliği yakalaması zor olmaz ve bu yedili ile alakalı bir ipucu bulmak adına düğünün ve katliamın gerçekleştiği yere doğru yola çıkar. Olay mahallini araştıran Kvothe yırtıcı bir hayvan olan bir Ejderus ile karşılaşır. Gözüne bir şehri yıkmayı kestirmiş bu hayvanı Kvothe, emeline ulaşamadan hemen önce öldürmeyi başarır.

 

Üniversite’ye döndüğünde Kvothe yine Ambrose ile kavgaya tutuşur. Bu kavga sırasında Kvothe Rüzgar’ın Adını bulmayı başarıp Rüzgârı çağırır ve Ambrose’un kolunu kırar. Bu olay vesilesiyle okuldaki hocaların en tahtası eksiği ve şahsına münhasır olanı Elodin Hoca, uzmanlık alanı olan İsimler üzerine Kvothe’yi öğrencisi olarak almaya ve bu alanda onu eğitmeye karar verir. Bu noktada hikâye günümüz vaktine döner ve kendine şimdilerde Kote diyen adam hikâyesinin ilk gününün bittiğini bildirir.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Kitap (Roman) Özeti

Ahmet Hamdi Tanpınar, 1961 yılında Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı kitabını okuyucularıyla buluşturmuştur. Kitapta şiiri sembolist bir ifade kurulmuştur. Sosyal temalar da nesri seçmiştir.

 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü – ÖZET

 

Birinci Bölüm: Büyük Ümitler

Hayri İrdal’ın hayatı anlatılır. Halit Ayarcı iddiaları reddeder ve tüm gerçeği anlatır. Hayatını ikiye ayırır: Halit Yazar’dan önce ve sonra. Çocukluğunu anlatır. Fakir bir aile çocuğudur ve mutlu bir çocukluk geçirmiştir. Dayısı, doğum günün de bir saat hediye eder. Evlerinde de birçok saat bulunmaktadır.

Bu saatlerin arasında en çok mübarek saatini sever. Dedesinden hatıra bir saattir. Dedesi bir cami yaptırmak ister. Arsayı alır fakat camiyi yaptıramaz. Çocuklarına cami yaptırmalarını vasiyet eder. Bu saatte o zamandan kalmadır.

Hayri, dayısının hediye ettiği saati inceler ve içini açar. Böylelikle saate olan ilgisi artar ve Nuri Efendi’nin mukakkithanesin de vakit geçirmeye başlar.

Nuri Efendi, 1912 yılında vefat eder. Hayri, Asım Efendi’nin yanında çalışmaya başlar. Biri saati çaldığı için Hayri işten çıkarılır. Ardından halası vefat eder. Halası gömülürken dirilir. Evdeki eşyalarının satıldığını görünce Hayri’yi ve babasını evden kovar.

 

İkinci Bölüm: Küçük Hakikatler

Hayri, Tünel İradesi’nde çalışmaya başlar. Çocukları olur ve birinin adını Zehra koyar. Abdülselam Bey bütün mirasını Zehra’ya bırakır ve bunu vasiyetinde belirtir. Ancak herkes yalanlar. Borcu olan kişiler, Hayri’yi mahkemeye verirler. Mahkeme, Hayri’nin suçsuzluğuna inanmaz. Hatta akıl sağlığından şüphe ederek adli tıpa gönderir. Burada Hayri, Doktor Ramiz ile tanışır. Tedavi süresince saatleri tamir eder. Hayri, hastaneden çıkar. Doktor Ramiz ile bir dostluk kurarlar. Bir kıraathane de ispritizma cemiyeti kurarlar ve herkesin bir takma adı olur. Hayriye, öküz lakabını alır. Bir süre sonra eşi hastalanır ve vefat eder. Eşinin vefatından sonra Hayri, çocuklarıyla ilgilenmez.

 

Üçüncü Bölüm: Sabaha Doğru

Hayri, yoksulluk çeker. Kızını isteyenlere vermez. Bu isteyenlerden biri de Topal İsmail’dir. Bir süre sonra kararından vazgeçer ve kızını Topal İsmail’e verir. Hayri’de Pakize ile evlenir.

Kahve de Hayri, Halit Ayarcı ile tanışır. Sohbet sırasında Ayarcı, Hayri’nin saatçi olduğunu öğrenir. Cebindeki bozuk saati çıkarır ve tamir etmesini ister. Ardından saatleri ayarlama enstitüsü kurarlar. Kokteyllere gidilmeye başlanır. Bu arada kötü bir iddia ortaya atılır.

 

Dördüncü Bölüm: Her Mevsimin Bir Sonu Vardır

Kokteyl sonrasında Hayri, Ayarcı’yı arar ve ulaşamaz. Ardından hafta sonu toplanırlar. Ayarcı, durumları anlatır ve herkesin keyfi yerine gelir. Tavla oynarlar. Bu görüşmeden sonra uzun bir süre görüşmezler. Bir gece Ayarcı’nın kaza yaptığı öğrenilir.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Akşam Güneşi Kitap (Roman) Özeti – Reşat Nuri Güntekin

“Akşam Güneşi”, Reşat Nuri Güntekin’den aşk tadında bir roman. 1988 yılında yayımlanan kitap, yasak bir aşkı anlatmaktadır ve hayatta her şey istediğimiz gibi gitmediğinde nasıl bir yol izleyeceğimizle ilgili güzel bir örnek oluşturmaktadır. Bu kitap özeti kısaca aşağıdaki gibidir.

 

Akşam Güneşi – ÖZET

 

“Akşam Güneşi”, Nazmi ile Jülide’nin yasak aşkının hikayesi. Romanın kahramanı Nazmi, genç yaşta anne ve babasını kaybeder. Nazmi’nin sorumluluğunu amcası üstlenir. Onu okutur, yetiştirir. Nazmi okulun hem en çalışkan hem de en yaramaz çocuğudur, ele avuca sığmaz. Bu yüzden amcasının başını çok derde sokar. Ancak zeki ve çalışkan olduğu için tüm haylazlıklarına rağmen başarılı olur. Subay olmak ister ve Harbiye’ye gider. Eğitimini tamamlamak için Fransa’ya gider ve burada yaptığı çapkınlıklarla ünlenir. Nazmi memleketine döndükten sonra eğlence hayatına devam eder, çok para harcar. Ancak amcasının da maddi yardımıyla bu ortamlara para harcamaktan vazgeçmez ve gününü gün etmeye devam eder. Çeşitli yerlere görev için gider ve buralarda birçok macera yaşar. Nazmi, kabul ettiği bir propaganda işinde çatışma sırasında yaralanır. Bu süreçte onu, amcasının kızı Şükran hastanede ziyaret eder. Nazmi, Şükran’ın yakın arkadaşı Nazan’a aşıktır. Nazan, hastalığını bahane ederek Nazmi’den ayrılır. Şükran da Nazmi’yi sevmektedir ancak Nazmi’ye Nazan ile olan sorunları konusunda destek bile olur. Nazmi, ağır olarak yaralı olduğu ve bakıma muhtaç olduğu için subaylık mesleğine devam edemez ve emekli olarak amcasının yanına döner. Şükran, Nazmi ’ye çocukluktan beri aşıktır ve onu sevdiği için bakımını üstlenmeyi kabul eder.

 

Nazmi, amcasının yanından ayrılarak Midilli Adası’ndaki Ayazma Çiftliği’ne yerleşir ve Şükran’ı da yanına çağırır. Nazmi ile Şükran evlenirler. Nazmi’nin amcası ölmeden önce kızı Jülide’yi Nazmi ve Şükran’a emanet eder. Jülide, Ayazma Çiftliği’ne gelir ve onlarla beraber yaşamaya başlar. Nazmi ve Jülide hiç anlaşamazlar. Nazmi, Avrupa kültürüyle büyümüş Jülide ile her konuda ters düşer ve günlerinin çoğunu küs olarak geçirirler. Nazmi, Jülide’ye onun kütüphanesine girmemesine söyler ve bu konuda yasak koyar. Ancak Jülide, bu yasağı çiğneyerek kütüphaneye girer ve Nazmi de onu orada görür. O günden sonra Nazmi, Jülide’ye bu kadar kızmaması gerektiğini düşünür ve ikilinin arası düzelmeye başlar. Artık Nazmi Jülide’ye babası gibi davranmaktan vazgeçer. Onu arkadaşı gibi görmeye başlar. Jülide’nin taşranın kalıplaşmış ahlak yapısına ters düşmesi başlarda Nazmi için olumsuz görünse de zamanla onda saklandığı geçmişinin izlerini bulur. İnsanların toplumun dayatmalarına uymak yerine, kendi iç dünyalarının sesini dinlemesi gerektiğini düşünerek hayatı sorgular. Hayata karşı bakışını değiştirir. Tüm bunlar Jülide sayesinde olmuştur.

 

Yıllar geçer, Jülide büyür ve genç bir kız olur. Nazmi ve Jülide arasındaki dostluk zamanla şekil değiştirerek gizli bir aşka dönüşür. Jülide, Nazmi’yi herkesten kıskanmaktadır. Yasak aşkının yükünü taşıyamayan Jülide bir gün intihara kalkışır ancak kurtarılır. İntihar etmeden öne Nazmi’ye aşkını itiraf ettiği mektup da bulunarak ifşa edilir. Nazmi, Jülide’nin kendine âşık olduğunu bu sayede öğrenmiş olur. Daha sonra Nazmi de Jülide’ye âşık olduğunu kendisine itiraf eder. Nazmi ile Jülide hiçbir zaman kavuşamazlar. Jülide evlenecek yaştadır ve bir İstanbul Beyefendisi olan İhsan Bey ile evlendirilir. Jülide ile İhsan, çiftlikten ayrılırlar ve Bakü’ye  yerleşirler. Jülide, zaman içinde İhsan’a alışır ve onu sevmeye başlar, Nazmi’yi unutmuştur. Nazmi ise Jülide’yi hiçbir zaman unutamaz ve bu aşkı kendi içinde yaşamaya mahkûm kalır. Hastalanır ve kısa bir süre sonucu vefat eder.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Kara Kitap (Roman) Özeti – Orhan PAMUK

Orhan Pamuk, Kara Kitap romanını 5 yıllık bir çalışmayla yazmıştır. En farklı romanlarından biridir. Kitaptaki her şey okuyucuya bırakılmıştır. Kitap eleştirmeleri, kitabı postmodernizme örnek olarak göstermiştir.

 

Kara Kitap – ÖZET

 

Galip ve ailesi Nişantaşı’nda bir apartman da yaşamaktadırlar. Bu apartmandaki herkes akrabadır. Galip, anne ve babasıyla bir daire de oturmaktadır. Amcası Melih Bey, yengesi ve Celal de başka bir dairede oturmaktadır. Melih Bey sürekli yurt dışına çıkar. Ticaretle uğraştığı için Türkiye’ye çok gelmez ve sürekli kartpostal gönderir. Fakat bir süre sonra kartpostallar da azalma olur. Bu durumdan Celal ve annesi şüphelenir ve baba evine dönmeye karar verirler. Ansızın bir mektup gelir. Mektup da Melih Bey’in Marakeş’te Suzan adında bir Türk kızıyla tanıştığı ve âşık olduğu yazar. Onunla evlenmek istediğini belirtir. Eşini terk eder ve Suzan ile evlenir. Bu evlilikten Rüya adında bir kızı olur. Belli bir süre sonra Melih Bey ailesiyle İstanbul’a döner. Celallerle birlikte yaşamaya başlarlar. Celal, o dönemde Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Celal, Galip ve Rüya birlikte vakit geçirmeye başlarlar. Yaşları ilerledikçe Galip, Rüya’ya âşık olur ve durumu anlatır. Ardından evlenirler. Güzel giden evlilikleri belli bir süre sonra monotonlaşır. Galip avukattır. Riya ise ev hanımıdır. Evde sürekli polisiye roman okur ve evle ilgilenmez.

 

Celal’in yazıları gündem olmaya başlamıştır. Gazeteye okuyucu mektupları gelmeye başlar. Bir sabah Galip eve geldiğinde Rüya’yı evde bulamaz. Vazonun altında bir not bulur. O günden sonra Galip, Rüya’yı aramaya başlar. İpuçları toplamaya çalışılır.

 

Celal’in yazılarından bir anlam çıkarmaya çalışılır. O sırada Rüya ve Celal’in birlikte olduklarını anlar. Ardından Celal’i aramaya başlar. Celal’in eski evini bulur ve yazılarını okumaya başlar. Belli bir süre sonra Celal gibi hisseder. Celal, hafızasını kaybetmeye başlar. Onun yerine Galip yazar ve Celal’in yerine imzalar.

 

Bir gün Celal’in evine giderken bir kalabalık görür. Yerde bir adam yatmaktadır. Galip, bu adamın Celal olduğunu fark eder. Karşı tarafta da bir kişi yerde yatmaktadır. O da günlerce aradığı karısı Rüya’dır. Bir adam Celal’e üç kurşun sıkmış ve o kurşunlardan biri Rüya’ya denk gelmiştir. Galip, gerçekleri öğrenince Celal’in yerine yazmaya başlar ve hayatını buna adar.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Aşk Kitap (Roman) Özeti – Elif Şafak

Elif Şafak, 2009 yılında Aşk romanını okuyucularıyla buluşturmuştur. Kitabın arka kapağında yazılan sözler oldukça dikkat çekmektedir.

“Ya ortasındasındır AŞK ’ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde…”

“Aşk… Kitap içinde bir kitap, hayatın anlamı peşinde bir aşk macerası…

Aşk… Elif Şafak’tan arayışa, gerçeğe ve keşfetmeye dair bir roman…”

 

Aşk – ÖZET

 

Türkiye’nin ünlü yazarlarından biri olan Elif Şafak, Mevlana’nın Aşk Şeriatı kavramından yola çıkarak bir aşk romanı yazmıştır. İlk başta aşk sanılsa da aksine dini ögelerin yer aldığı bir romandır.

 

Amerikalı bir ev kadınının hikayesi yer alıyor. Ella, orta yaşlarda monoton hayatı olan bir kadındır. İş arayışına girer ve bir yayınevinde editör asistanı olarak işe başlar. Ella okumayı çok sevmektedir. Zahara adında bir yazarın asistanı olur. Yayınevi, tasavvuf felsefesini konu alan tarihi bir romanı okumasını ve değerlendirmesini ister. Ella için bu oldukça basit bir iştir. Ancak kitaptan çok etkilenir ve hayatında değişiklikler yapmaya karar verir.

 

Kitap, Ella’nın Mevlâna ile tanışmasını ele almaktadır. Tanışmanın ardından Ella’nın aşka olan bakış açısı değişir ve aşkı yeniden keşfeder. Keşfettiği bu aşk Ella’yı bilmediği bir yolculuğa sürükler. Roman da Aşkın 40 Kuralı bahsedilir. Bu kurallar, Elif Şafak’ın hayal gücünün bir yansımadır. Kitapta Şems Tebriz’i üzerinden anlatılsa da tamamen hayal ürünüdür.

 

İşte Aşkın 40 Kuralından bazıları…

 

Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin. Bunu anlatır Yirmi Dokuzuncu Kural.

 

Otuz Birinci Kural: Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

 

Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir belde de yaşar. Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba İlahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Yaban – Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yaban kitabı hakkında yorumları ve özeti yazımızda bulabilirsiniz.

 

“Yaban” , Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Milli Mücadele yıllarında kaleme almış olduğu bir romanı. Yazar, bu kitabının benliğinin derinliklerinden koparak kendi kendine ortaya çıktığını ifade etmiştir.  Bu eser günümüzde Türk klasiklerleri arasında yer almaktadır.

 

Yaban – ÖZET

 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” isimli romanı 1932 yılında yayımlandı. Romanın yazıldığı dönemde halk, Milli mücadelenin ağır yükünü taşımaktadır ve romanda da halkın içinde bulunduğu buhran hali ile aydınların durumu arasındaki fark konu olarak alınmıştır. Karaosmanoğlu, yazdığı eseri anı biçiminde sunmuştur. Çünkü romanda, Kurtuluş Savaşı döneminde bir Anadolu köyüne yerleşen Ahmet Celal’in anı defteri ele alınmaktadır.

 

Romanın giriş bölümünde, Sakarya Savaşından sonra aralarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun da bulunduğu Tetkik-i Mezalim Heyeti’nin taşlar arasında insan kalıntılarını ararken yırtılmış haldeki anı defterini bulmaları anlatılmaktadır. Anı defteri, Birinci Dünya Savaşı sırasında sağ kolunu kaybederek umutsuzluğa kapılan ve emir eri Mehmet Ali’nin talimatıyla Orta Anadolu’nun Porsuk Çayı yöresindeki köyüne gelerek yerleşen Ahmet Celal’e aittir. Ahmet Celal, savaş boyunca bu köyde yaşadığı olayları, insanlarla kurduğu ilişkileri anı defterine yazmıştır. Ahmet Celal, bu köye pozitif düşüncelerle gelmiştir. Köylüleri, Atatürk’ün başlattığı bağımsızlık düşüncesine destek olmak için ikna edebileceğini düşünür. Ancak işler beklediği gibi gitmez. Köyün en zengini Salih Ağa, halkı ekonomik açıdan sömürür. Bunun yanı sıra Şeyh Yusuf da halkı dini açıdan sömürmektedir. Köylüler, köyün Ağası olan Salih Ağa’ya son derece bağlıdırlar. Salih Ağa’nın yanlış yönlendirmeleri sonucu Ahmet Celal’e karşı tavır takınırlar. Onu, şehirden geldiği için “yaban” olarak adlandırırlar ve aralarına almazlar. Ahmet Celal, cahil halkı bilinçlendirmeyi başaramaz. Köylünün içinde yapayalnız kalır. Büyük umutlarla geldiği köyde, Türk köylüsü ile Türk aydınları arasındaki uçurum gerçeğini hayal kırıklığı ile görür. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan aydınları sorumlu tutmaya başlar. Yüzleştiği gerçeklerden biraz uzak kalmak isteyen Ahmet Celal, köyden uzaklaşarak yürür. Bir kavak koruluğu içinde Emine’yi görür ve görür görmez aşık olur. Emine’yle biraz konuşarak karşı köyden olduğunu öğrenir. Ancak onu korkutmamak için fazla uzatmaz ve köye geri döner. Döndüğünde ise Emine’ye olan aşkı içinde gün geçtikçe büyümektedir. Emine ile evlenmek istese de, köylünün ona karşı olan tutumu yüzünden bu isteği reddedilir. Bir gün, Emine’nin Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail ile evleneceği haberini alır ve bütün hayalleri yıkılır. Diğer taraftan, Yunan askerleri civardaki köyleri yağmalarlar, halka her türlü işkence ederler, evleri ateşe verirler. Çok zaman geçmeden, top sesleri işitilmesinin birkaç gün sonrasında düşman askerleri Ahmet Celal’in yaşadığı köye girerler. Köylüler kaçarak bulabildikleri yerlere gizlenirler. Savaşmadıkları gibi, düşman askerlerinin köye gelmesinden de Mustafa Kemal’i sorumlu tutarlar. Kaçan köylüler, düşman askerleri tarafından yakalanır ve köy meydanında öldürülürler. Düşman askerleri, evleri ateşe verirler, insanlara her türlü kötü ve işkenceyi yaparlar, genç kızları birer ikişer götürüp tecavüz ederler.  Olaylar esnasında köy meydanında Ahmet Celal ve Emine de bulunmaktadır. Ahmet Celal, köyde yaşadığı olayları anlattığı defterini önce yakmak ister, sonra vazgeçer. Gelecek nesillerin de geçmişte memleketlerinde yaşanmış acı olayları bilmesini ister ve saklamaya karar verir. Kalabalık içinde Ahmet Celal ve Emine bakışırlar. Ahmet Celal, Emine’nin bakışarından cesaret alır ve onu düşman askerlerinden kaçırıp kurtarmak ister. Kaçmaya karar verirler ikisi de yaralanır. Emine kaçacak halde değildir ve Ahmet Celal anı defterini Emine’ye bırakarak bilinmez bir yola doğru köyden uzaklaşır.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

Kendime Engel Olmayacağım – Recep Şükrü Apuhan

Kendime Engel Olmayacağım kitabı hakkında yorumları ve özeti yazımızda bulabilirsiniz.

 

“Kendime Engel Olmayacağım” 2016 yılından itibaren Recep Şükrü Apuhan’ın bir kitabı olarak raflarda yerini aldı. Kişisel gelişim alanında farklı bir bakış açısıyla yazılmış bir kitap. Kitabın arka kapağında bulunan ‘Kendime Engel Olmayacağım, kendisi ile hesağlaşmak isteyenler için büyük bir fırsat’ cümlesiyle okuyucuların dikkatini çekmektedir.

 

                                            Kendime Engel Olmayacağım –  ÖZET

 

Recep Şükrü Apuhan’ın “Kendime Engel Olmayacağım” kitabı 2016 yılında yayınlandı. Apuhan, bir kamu kurumunda yönetici olarak çalışmkatadır. Çalışırken çalışanların ve öğrencilerin birçok konu da kendine güvenmediklerini ve eksiklikleri olduğunu farkeder. Daha sonra dışarıya çıkar ve halkı gözlemler. Aynın sorunun diğer insanlarda da olduğunu gözlemler. Apuhan, bu eserinde kendi kültürümüzden ve dünya ülkelerinden örnekler alarak bu kitabı yazar.

Kitap, 5 ana başlık ve 2 bölümden oluşmaktadır. Önsöz, başlarken, giriş, işler ve sonuçlar, ahlak ana başlıklardır. İki bölümünde özel bir adı yoktur. Ancak kendi içerisinde alt başlıklardan oluşmaktadır.

 

Önsöz

Çoğu zaman önsözler okunmadan geçilir. Ancak yazar, bu bölümde okuyucuların kendisiyle yüzleşmesini sağlamaktadır. “İyi bir söz için yaşanmışlık kadar dikkat de gerekiyor.” diyerek okuyucularına yardım ediyor. Hayatta bazı şeylerin bizlerin elinde olmadığını söyleyerek pişmanlıkları ve suçlamaları azaltıyor. Başkalarının tecrübelerinden yararlanmanın kişiye iyi bir kılavuz olacağını belirtiyor.

 

Başlarken

Bu bölümde yazar, kişinin nasıl bir değişime uğraması gerektiğini açıklıyor. Yenilgiyi kabul etmemek, herşeyin kişinin kendi elinde olduğu söyleyerek özgüven sağlıyor. Bölüm sonunda İnşirah Suresi’nin Türkçe mealini yazarak da okuyucunun içini rahatlatıyor ve Yaratıcı’nın her zaman yanımızda olduğu hissini veriyor.

 

Giriş

Bu bölüm, ilişkiler alt başlığında ele alınmış ve maddeler şeklinde ilerliyor. İlişkilerin, kişiyi fazlasıyla etkile diğini belirtiyor. Başkalarını değiştirmek yerine kendimizi değiştirmenin büyük devrim olacağını önemle vurguluyor. “Anlayamadığınız hiç kimseyi değiştiremezsiniz.” sözüyle de bu değişimin altını çiziyor.

 

İşler ve Sonuçlar

Yapılan işlerin kişinin karakterini gösterdiği anlaşılıyor. Kişi çoğu zaman “Ben nasıl bir insanım?” sorusunu kendisine soruyor. Yazar, bu soruları okuyucunun yerine soruyor ve cevabının yapılan işler de olduğunu belirtiyor. İşinizi iyi yaparsanız, siz de o kadar iyisiniz. İşinize verdiğiniz önem kadar değerlisiniz fikrini sunuyor ve açıklamasını yapıyor.

 

Ahlak

Nasıl ahlaklı biri olunur, sorusunun cevabını yazar bu bölümde maddeler halinde veriyor. Verilen sözlerin tutulması ve güvenilir olmak bu maddelerden sadece bazıları.

 

Birinci Bölüm

Bu bölüm, 14 alt başlıktan oluşmaktadır. İnsanın kendisi üzerinde örgütlenmesi, hayat ve insan, istemek, düşünce, bilginin gücü, girişim, uygulama, tut, güç yönetimi ve yardımcılarımız var bu alt başlıklardır. İlk başta konulara sebep olan nedenler ele alınıyor ve ardından çözümler sunuluyor.

 

İkinci Bölüm

6 alt başlıktan oluşuyor. Gönülden yaşamak, mutluluk, huzur, kendine bir ışık ol, dışarıya çık ve kişilik bu alt başlıklardır. Son bölümde kişi, özgüven kazanmış ve hedef belirlemiş biri olarak kitabı tamamlamış oluyor.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…

İçimizdeki Şeytan – Sebahattin Ali

Sebahattin Ali – İçimizdeki Şeytan kitabı hakkında yorumları ve özeti yazımızda bulabilirsiniz.

 

Yazarlığında tartışmasız bir şekilde toplumcu kişiliğini gerçekçi bir düzleme oturtarak okuyucuya anlatan Sabahattin Ali, kendi yaşamındaki deneyimlerini aktarırken Cumhuriyet Dönemi edebiyatını etkileyen yazarlardan biri olmuştur. “İçimizdeki Şeytan” adlı romanıyla toplumdaki olayların insanları yaşantıları üstünde kurduğu baskıyı ve çaresiz kişilerin nasıl bir dar boğaza girdiğini gösteriyor.  Toplumdaki ileri gelen kişilerin karanlık yüzlerine ve içlerinde bulunan kötülüklere değiniyor.

 

“İçimizdeki Şeytan” kitabında Ömer ve Nihat adında iki üniversite öğrencisi olan gencin arkadaşlıkları ve Macide’nin aşkını anlattığı hikayeleriyle maddiyattan ve zorluklardan dolayı toplumsal baskılara nasıl yenik düşülebileceğini gözler önüne serer.

 

Ömer arkadaşı Nihat ile gece alemini ve içmeyi seven iki kafadar olarak Kadıköy sokaklarını ve meyhaneleri arşın ederler. İkisi de edebiyata meraklı kişilerdir. Aynı zamanda Ömer postahane memurluk yapmaktadır.  Macide ise mektep yıllarını Balıkesir’de baba ocağında okumuş.  Mektep’teki bir musiki muallimi aracılığıyla piyanoyla tanışmış ve merak salmış. Piyanoda yetenekli bir genç kızdır. İlk zamanlar mektepteki muallimle olan ilişkisi mektep müdürü tarafından hoş karşılanmamış hatta aralarında hiçbir şey yokken mektep müdürü muallimi Macide’ye aşık olmakla suçlamıştır. Bu suçlama Macide’nin kulağına gelmesine rağmen pek önemsememiştir. Ancak istemeden de olsa ikisi arasında anlamadıkları duygular ortaya çıkmaya başlamıştır. Macide mektebi bitirince babası istemeyerek de olsa  Emine teyzesinin ısrarına dayanamayarak İstanbul’a konservatuar okuması için gönderir.  Ömer, Macide’yi bir gün yine Nihat ile birlikte kafaları çekmek üzere bir meyhaneye giderken vapurda görür. Aşık olur. Ömer daha sonradan Macide’nin Emine Teyze’sinde kaldığını öğrenir.  Evlerine gider. O sırada Macide’nin babasının ölüm haberi gelmiştir. Macide kendisini odaya kapamıştır. Ömer sabaha kadar Macide’yi beklemiştir. Sabah olunca Ömer Macide’yi alıp okuluna bırakmıştır. Ömer ile Macide kendilerini tanımaya pek zaman vermeden evlenirler. Fakat Ömer’in memurluktan aldığı para evi zor geçindirmektedir.

 

Ömer evlenmesine rağmen gece hayatını bırakmaz hatta Macide’yle birlikte gitmeye başlar. Gittikleri yerlerde yaşadıklarından dolayı Macide kocasından iğrenmeye başlar. Bu arada hayatlarına Ömer’inde eski arkadaşı olan Bedri Bey yani Macide’nin mektepteki ilk Musiki muallimi katılır. Bedri halen Macide’ye aşıktır. Ömer ile Macide’nin hayatları geçim sıkıntısı yüzünden zorlaşır. Bedri Macide’ye olan aşkından dolayı para yardımı teklif eder. Ömer yapı gereği hiçbir teklifi ve isteği geri çevirmeyen biri olduğundan dolayı kabul eder.

 

Sabahattin Ali “İçimizdeki Roman”  kitabında Ömer ile insanın içindeki şeytanı  özdeştirmiştir. Çünkü Ömer bütün her şeyin suçunu içindeki şeytana yükleyen bir karakterdir.

 

Diğer kitap özetleri için kitaplar kategorimize bakabilirsiniz…