Sevdiğiniz bir enstrümanı tanıtmak üzere konuşma planlayınız.
Klarnet; üflemeli bir çalgı olup dinleyenlerini mest eden güzellikte bir ses yapısına sahip. O kadar çok seviyorum ki klarnet dinlemeyi. Yanında zenginlik olsun diye çalan diğer enstrümanların ondan bağımsız çalınması gerekli duyuyorum. Çünkü tek başına çıkardığı o muazzam ses beni derinlere çok derinlere götürüyor. Şuurumu kapatıyor belki de. Özlemlerim, pişmanlıklarım, sevinçlerim o sesle harmanlanıyor, geziyorlar kafamın içinde. Sonra dışarı çıkıyorlar birlikte. Oturup baş başa çay içiyorlar bir ağacın gölgesinde. Dertleşiyorlar. Abartı sanmayın. İnsan kendisiyle de dertleşir. Şiirlerin ezgisel haliyle ya da sevdiği enstrümanla birlikte dertleşir kendisiyle. Çalamıyorum ama çalmayı da çok istiyorum. Bir çalsam bütün dertlerimden kurtulacağım gibi hissediyorum. Kendimi anlatabilirim artık diyorum. Ah bir çalsam…
Beni anlamayanlara da anlatabilirim o zaman kendimi ve beni duymayan kulaklara fısıldarım söylemek istediklerimi. Çaresiz olmam en azından. Anlaşılamayan fikirsiz biri olmaktan çıkarım belki. İnsanlar beni sevsin, övsün, beğensin, alkışlasın diye değil, kendim için istiyorum öğrenmeyi. Bu kadar öğrenmek isteyip de öğrenememekte ne saçma demeyin. Şartlar diyorum şartlar. Elinizi kolunuz bağlarda sesiniz çıkmaz ya, modern köleliği iliklerinize kadar hissedersiniz ya işte o şartlar. Her istenileni yaparsınız da, her istediniz yapılmaması adına engellenir. Bunu da çalmaya başlayınca anlatırım ezgilerimde. Kim bilir belki de kendi bestemi yaparım. Huzur dolu bir gece uykusuna dalmadan dinlemek istediğiniz klarneti ben çalıyor olurum. Ümidim baki. Yolum kısa. Zaman az. Ben de yorgunum.