Günlük hayatta sergilediğimiz pek çok eylem, o güne kadar görsel, işitsel ya da dokusal olarak sağladığımız bilgi birikimimiz, hormonel olarak beynimiz tarafından verilen mesaj ve kimyasal çarpışmalar sonucu oluşur. Hareketlerdeki hızlı geçişler, bizlere bu kimyasal ve elektriksel döngülerin çok hızlı gerçekleştiğine dair önemli bir mesaj verir. Beynimiz duyu organlarımızdan aldığı mesajı işlemekte, bu mesaja uygun bir tepki emri geliştirmekte ve yollamakta, ardından mesaj yollanan yer emri yerine getirmektedir. Peki, her eylemin bu koşullar altında bilinçli olması mümkün mü? Elbette hayır.
Bilinç bir makine gibi tertemiz işleyen ve otomatik çarkları olan bir malzeme değildir. Bunun yerine beyin, yatkınlıkları ve zayıf noktaları zaman içerisinde oluşan bir organ olarak gündelik yaşama önemli derecede yön verir. Daha önce yaşamış olduğumuz ve zihnimizde iz bırakan bir olay, bundan sonraki tercih ve kararlarımızı direkt olarak etkileyebilir. Ve bizler bunun farkına bile varmayabiliriz. Örneğin çocukken fındık yiyen ve bu deneyimi sırasında boğulma tehlikesi geçiren birinin yetişkinlik döneminde de fındık tüketmeyi reddetme eylemi sergilemesi doğal ve bir o kadar da örtük sebeplidir. Çünkü kişi zihninde yer edinen boğulma anısını aktif olarak hatırlamak ve bu reddetme davranışı ile anısı arasında herhangi bir bağlantı kurmaz. Fakat yine de bilinç dışı bir şekilde reddetme eylemine devam eder.