Hepimiz iyi komşuluk ilişkilerimiz olmasını arzularız. Çünkü iyi veya kötü gününüzde size en yakın olanlar komşularınızdır. Yardıma ihtiyacınız olduğunda sizi duyan yine komşularınız olacaktır. Hastalandığınızda sıcak bir çorbasıyla sizi ayağa kaldıracak, olanlardır. Evde olmadığınızda yokluğunuzu belli ettirmeyen, kendi evi gibi koruyanlardır. Yok zamanınızda yardıma koşan bir ihtiyacınızda ilk elini uzatan karşılık beklemeden aileniz gibi yaklaşanlardır. Soğuk kış akşamlarında sıcak muhabbetlerle içinizi ısıtanlardır. Yeri geldiğinde ekmeğini paylaşan, yeri geldiğinde yalnız hissettirmeyendir yine komşular.
Günümüzün çelik kapılar ardına hapsolmuş, yok olmaya yüz tutmuş komşuluk ilişkilerini değilde, gerçek komşuluk ilişkilerini yaşayabilmek oldukça önemlidir. Ev alma komşu al, derken büyüklerimiz, gerçekten ne kadar önemli bir mesele olduğundan bahsetmişlerdir aslında.
Gecenin bir yarısı evde tuz bittiğinde çekinmeden karşı komşunun ziline basıp isteyebilmek ve karşı dairede adını bile bilmediğiniz insanlardan yardım beklemek arasında büyük bir fark vardır. Onlar yardım etmezler demiyorum, çünkü ederler bu insanlık görevidir ama diğeri komşuluk görevi olarak tanımlanır. Sabahları işe veya okula giderken güler yüzlerle karşılayıp, günaydın, sözcükleriyle mutlu olmak varken, evden çıkarken gene kimseyle karşılaşmadan çıkabilecek miyim diye düşünmek komşuluk mudur?
Eğer ki aynı toplum içinde huzurlu ve mutlu yaşamak istiyorsak, komşuluk ilişkilerimizde bizim de kendi üzerimize düşen görevleri yapmamız gerekmektedir.
Komşuluk, Türklerde yıllardır süre gelen kuvvetli bir bağdan oluşmaktadır. Biz de bu bağa sahip çıkıp komşularımıza kulak vermeli, onların ihtiyaçlarını duymalı ve görmeliyiz ki, yarın biz de böyle bir durumda kapıdan gelecek olan komşuları bekleyebilelim. İyi bir komşu demek uzun yıllarca huzur içinde yaşamak demek.