Bundan yıllar önce, Platon’dan diğer idealistlere kadar uzanan dönemler boyunca düşünmek, bir insan aklı eylemi olarak değil, duyu organlarımız ile algılayamadığımız gerçekliklerin bir tezahürü olarak nitelendirilirdi. Yani düşünmek insanın aktif olduğu bir eylem değildi asla, hatta bir eylem bile sayılmazdı. İnsanın pasif olarak bulunduğu, gerçek varlıklar olan ideaların ise hareket halinde olduğu bir süreçti. Fakat daha sonra Descartes ile birlikte düşünmek artık insana ait değerli bir eylem haline geldi. Artık insanın düşünürken aktif olarak sürecin içerisinde olduğu ve süreci yönettiği kabul edildi. Düşünmek sürekli olarak insanın içerisinde bulunduğu ve insanın imzasını attığı bir eylemdi artık. Daha sonra bazı şairler ve edebiyatçılar da bu konuda ciddi oranda fikir beyan eder oldular. Düşünmenin sadece soyut ve idealara konu olacak bir süreç değil, aynı zamanda tüm aktif ve somut etkinliklere konu olacak büyük ve değerli bir süreç olduğunu belirten şair ve yazarlar da gerek siyasi devrim hareketleri gerek ise pek çok edebi akım için düşünme eylemini ön planda tuttular. Bugün im ve imgelemler üzerinde çalışmaları ile tanıdığımız Bilge Karasu, düşüncenin ağlarını ören biricik edebiyatçılardan biridir. Düşünmek, artık sadece oturmak ve imgelemleri birleştirmek değil, onları bir yapboz birleştirir gibi bir araya getirmek, yapmak ve etmektir.