Eski zamanlarda kültürler arası deneyim ve etkileşimin sağlanabileceği tek alan yüzyüze görüşülebilen alanlardı. Bundan dolayı kültürlerin çoğunda her gece ateşin başında oturup bazı töre hilayelerini hareketlerle ya da sözcüklerle birbirlerine anlatma, geniş ticari dönemlerde toplumları kaynaştıracak etkinlikler düzenleme gibi gelenekler vardı. Ne var ki daha sonra yazı ortaya çıktı.
Yazının ortaya çıkması öncelikle bilgilerin kaybolmasından eskisi kadar endişe etmek zorunda kalmamak demekti. Evet, eskisi kadar endişe etmeye gerek yoktu. Çünkü bir şekilde bilgi kayıt altına alınacaktı ve bu kayıttan yüzlerce yıl geçse bile bu kaydı bulan kişi bu bilgiye yüksek ihtimal ile, yazı eğer çok anlaşılmaz değil ise ulaşabilecekti. Yazının bulunması ile birlikte toplumun uzun süreli hafızası kayda başladı. Bundan dolayı da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bir kulaktan bir kulağa yayılan subjektif dedikodular değil, sadece belli bir elde bulunan kağıt ve kalem tarihi belirleyecekti. Bu hem korkunç, hem de ilgi çekici bir gelişmedir.